Tacizine Maruz Kaldığım Doktor
Hüseyin AKTAŞ |
Aslında ruhsal olarak karmaşık bir denklem içerisinde değilim. Belkide ilaçların etkisinde olduğum için bilinmeyen basit bir x denklemi bile beni karmaşık bir parabol denklem etkisine almış. Belkide diyorum çünkü içinden çıkılmaz bir halde olduğumu görünce bu sürecin hep böyle olduğu hissine kapılmadığım olmuyor da değil. Zorunlu olarak psikiyatristim ile düzensiz görüşmelerimiz sıkça oluyor. Onun anlattıklarına kulaklarımı hep tıkamış durumda olduğumun farkına varmış olmalı ki, görüşmeleri daha da uzatmaya çalışıyor. Kasten canımı sıkmak içindir bu davranışı diye düşünüyorum. Zaten verdiği ilaçlarında etkisinin olmadığını (ilaçların etkisinin ağır olduğu halde neden böyle söylediğimi bilmiyorum..) her defasında dile getirmeye çalıştığım da ise nefret dolu olan bakışları her görüşme sonrası daha da belirginleşiyor. Belki de yanılıyorumdur.
Her görüşme sonrası doktor hasta ilişkisinde garip olaylar yaşıyoruz. Bazen nefret dolu olan bakışların yerine merhamet dolu duygu bakışları ile beni süzdüğünün hissine kapılıyorum. Hakkını yiyemem bu konuda ama nefret dolu bakışları, sanki daha çok ağır basıyor. Başlangıçta iyi olan ilişkimize ne oldu diye kendime sormuyor değilim. Terapi diye başladığı konuşmaların yerini Selectralar (ilaç) alınca, doktor-hasta ilişkisi yerine artık kan davalı olan iki düşman olmaya başladık. Benden uzak durmak için verdiği ilaçların etkisine kapılıp aramızdaki düşmanca tavırlar yüzünden gün geçmiyor ki yeni bir olay yaşamayalım. Sanırsın ki aynı yıllarca evi paylaşan iki sevgili gibi bir birimizden sıkılmış durumdayız yada hergün birbirlerini yiyen karı koca gibi...
Bu durumun böyle devam edemeyeceğini her iki tarafta anlamış olmalı ki, iki medeni insan gibi çözüme kavuşturma konusunda yeni bir randevu ile buluşmaya karar verdik. Bir pazar sabahı saat 7 de randevuyu sahil kenarında yapalım mı teklifim karşısında hem fikir olduk. Hem fikir olduk olmasına da neden sabahın yedisinde diye sormasına karşılık kendisine cevaben; neden sahilde buluşacağız demeni beklerdim açıkçası diyerek sorusunun cevabını yanıtsız bırakmakla yetindim o an. Sonrasında peki neden başka bir yer değil de sahilde buluşmayı yapacağız diye farklı bir soru yöneltti. Buluşma günü cevabını alacaksın diyerek apar topar hızlıca ofisinden çıktım. Zaten beynime hükmetmeye çalışan Selectraların etkisinden çıkamıyordum. Konuşmaya mecalim kalmamış ve verdiği ilaçlardan dolayı çok ağır mezalimdeydim.
Bir birlerinden nefret eden iki düşman. Buluşma günü nasıl da hemen geldi anlamıyorum. Tatile gidersiniz ve tatil bitimi ne kadar da çabucak geçti zaman deriz... Veya Cuma günü sonrası öğrencilerin ne kadar da çabuk geçti hafta sonu derler ya.. İşte yaşadığımız durum tam da böyle. (Şahsen benim açımdan çok hızlı bir zaman geçmişti) 5 gün ne kadar da hızlıca geçmişti. Nefretimin hedef tahtasında olan biriyle buluşmak..
Saat sabahın 6.45'i geçiyor. Sahilde elinde tezgahıyla gezinen simitçinin bana yaklaştığını görüyorum. Naif sesiyle Bayım ister misiniz simit? Yok diyemedim. Güler yüzlülüğünün yanı sıra yüzündeki buruşukluklara bakıyordum bir yandan. Kim bilir neler çekti hayattan ve insanoğlunun en büyük düşmanı yıllar mıydı yoksa hayatına aldıklarının onu yıpratması mıydı ikilemi arasında kaldım. Farklı iki ikilem ve karışık bir denklem.
Çayın olmayışı şansızlığıma olsa gerek. Kuru kuru simidi yemeye başladım. Tadı da bi hayli garip. Ücretini vermeyi unutmuştum. Dalgınlığıma mı geldi bu durum yoksa denizden gelen esintinin beni sarhoş etmesinden mi unuttum anlayamadım. Koca sahilde gözlerim simitçiyi arıyordu. Göremiyordum. Nasıl oldu da birden gözden ırak oldu.
Ve bir ses. Topuklu ayakkabıları giymiş olmalı ki sahildeki sessizliği bozmaya yetmişti gelişi. Herkesin dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştı. Her görüştüğmüzde beyaz önlüklü olarak gördüğüm kadın rengarenk giyinmişti. Mini etekli, topuklu ayakkabılar, ince bir penye ve özene bezene yapılmış saçlar. Yanıma yaklaşarak erkencisin. Bu söylemin hemen sonrasında gözlüklerinin arkasındaki gözleri kurumuş dudağımda idi. Gözlüklerinin yansımasından kendimi görüyor ve dudağımın üzerinde simidin susam taneciklerini görüyordum. Onunda gözleri dudağımdaki susam taneciklerinde idi. Elindeki suyu uzatarak içmek ister misin demesine evet mi hayır mı desem düşüncesi içerisinde iken sadece günaydın - hoş geldin diyerek istemsiz bir şekilde nedense teklifini reddettim. Oysa bir şeyler içmeye ihtiyacımın olduğu böylesi elzem bir durumda, neden reddettim ki teklifi. Yazmaya başlarken söylemiştim garip olaylar ve garip durumlar diye. (akblog.net)
Yanıma oturdu. Uzun bir süre geçmesine rağmen konuşmadık. Bir yandan gözlerim vapurları seyrediyor, bir yandan da inen yolcuları gözlerken öte yandan ise dalgaların kıyıya vurması ile ıslanmanın (ayaklarım) zevkini çıkarıyordum. Huzur verici bir manzara ile karşı karşıya olduğumu hissetmek ile kalmıyor resmen yaşıyordum bu anı. Denizden gelen rüzgarın ciğerlerimin derinliklerine kadar iniyordu ve küs müyüz söylemi ortamdaki sessizliği bozmuştu yine. Onun adına küsen iki çocuk gibiydik galiba. Olaylara yaklaşımı hep böyle mi bunun diye düşünüp durdum bi an. Gerçekten de böyle dar kafalı biri mi? Olaylara bakış açısı daha geniş olamaz mıydı bunun? Nitekim karşımdaki bir psikiyatri doktoru.. Evet Hüseyin. Dinliyorum seni. Sessizliğinden bir anlam çıkarmam gerekecek, eğer konuşmaz isen.
Oysa bu sessizliği tanımaya yönelik daha farklı bir bakış açısı içerisinde olduğumu söyledim kendisine. Herkesin bir huzur arayışının olduğunu veya rahatlama isteği için kişiden kişiye değişen bazı değişkenliklerin olduğunu belirttim. Örneğin sabahın erken saatlerinde sahile gelerek buradaki havayı solumak, manzarayı izlemek, martıları ve balıkları izlemek.. Vs gibi içimdeki karamsarlık düşüncesini yok eden ve huzur veren veya rahatlatan bir yere seni getirmemdeki amacımı anlamanı isterdim. Sadece ilaçlar ile tedavinin doğru olamayacağını, her defasında selectralara beni boğmaya çalışmanın yanlış olduğunu görmen içindi seni buraya getirmekle amacım. Ayrıca neden başka yer değil de sahil demene bir cevap niteliğinde olsun. İlk sorduğun soruda neden sabahın erken saatin görüşme yapıyoruz demene de cevap olsun buraya gelişimiz.
Ruhsal bunalıma girmiş birinin ilaçlar ile tedaviye alarak koruma altına almış olmuyorsunuz Ruhum daralıyor. Geçici olarak etkisinin bir kaç saat süren kimyasal ilaçların vücuduma girerek kanımla reaksiyona girmesini çözüm olarak mı görüyorsunuz gerçekten de?
Benim konuşmaya ihtiyacımın olmadığı gibi içimdekileri dışarıya verip bir dinleyiciye de ihtiyacımın olmadığını bilmenizi isterdim. Sadece huzur ve sükunet arayışında olan biriyim.
Gözlüklerini çıkararak elimdeki simitten bir parça kopardı. Sessizlik ortamı yutmuş gibi ele geçirmişti sanki her yeri. Topuklu terliklerini çıkarıp benim gibi ayaklarını suya saldı. Sessizlik yine uzun sürdü ve sessizliği bozan tiz bir sesiyle: Şuan ne isterdin?
Çay demekle yetindim sadece. Gecenin geç saatlerine kadar tek bir kelime bile etmeden saatlerce oturmuştuk...
Son..
Ve bir ses. Topuklu ayakkabıları giymiş olmalı ki sahildeki sessizliği bozmaya yetmişti gelişi. Herkesin dikkatini üzerine çekmeyi başarmıştı. Her görüştüğmüzde beyaz önlüklü olarak gördüğüm kadın rengarenk giyinmişti. Mini etekli, topuklu ayakkabılar, ince bir penye ve özene bezene yapılmış saçlar. Yanıma yaklaşarak erkencisin. Bu söylemin hemen sonrasında gözlüklerinin arkasındaki gözleri kurumuş dudağımda idi. Gözlüklerinin yansımasından kendimi görüyor ve dudağımın üzerinde simidin susam taneciklerini görüyordum. Onunda gözleri dudağımdaki susam taneciklerinde idi. Elindeki suyu uzatarak içmek ister misin demesine evet mi hayır mı desem düşüncesi içerisinde iken sadece günaydın - hoş geldin diyerek istemsiz bir şekilde nedense teklifini reddettim. Oysa bir şeyler içmeye ihtiyacımın olduğu böylesi elzem bir durumda, neden reddettim ki teklifi. Yazmaya başlarken söylemiştim garip olaylar ve garip durumlar diye. (akblog.net)
Yanıma oturdu. Uzun bir süre geçmesine rağmen konuşmadık. Bir yandan gözlerim vapurları seyrediyor, bir yandan da inen yolcuları gözlerken öte yandan ise dalgaların kıyıya vurması ile ıslanmanın (ayaklarım) zevkini çıkarıyordum. Huzur verici bir manzara ile karşı karşıya olduğumu hissetmek ile kalmıyor resmen yaşıyordum bu anı. Denizden gelen rüzgarın ciğerlerimin derinliklerine kadar iniyordu ve küs müyüz söylemi ortamdaki sessizliği bozmuştu yine. Onun adına küsen iki çocuk gibiydik galiba. Olaylara yaklaşımı hep böyle mi bunun diye düşünüp durdum bi an. Gerçekten de böyle dar kafalı biri mi? Olaylara bakış açısı daha geniş olamaz mıydı bunun? Nitekim karşımdaki bir psikiyatri doktoru.. Evet Hüseyin. Dinliyorum seni. Sessizliğinden bir anlam çıkarmam gerekecek, eğer konuşmaz isen.
Oysa bu sessizliği tanımaya yönelik daha farklı bir bakış açısı içerisinde olduğumu söyledim kendisine. Herkesin bir huzur arayışının olduğunu veya rahatlama isteği için kişiden kişiye değişen bazı değişkenliklerin olduğunu belirttim. Örneğin sabahın erken saatlerinde sahile gelerek buradaki havayı solumak, manzarayı izlemek, martıları ve balıkları izlemek.. Vs gibi içimdeki karamsarlık düşüncesini yok eden ve huzur veren veya rahatlatan bir yere seni getirmemdeki amacımı anlamanı isterdim. Sadece ilaçlar ile tedavinin doğru olamayacağını, her defasında selectralara beni boğmaya çalışmanın yanlış olduğunu görmen içindi seni buraya getirmekle amacım. Ayrıca neden başka yer değil de sahil demene bir cevap niteliğinde olsun. İlk sorduğun soruda neden sabahın erken saatin görüşme yapıyoruz demene de cevap olsun buraya gelişimiz.
Ruhsal bunalıma girmiş birinin ilaçlar ile tedaviye alarak koruma altına almış olmuyorsunuz Ruhum daralıyor. Geçici olarak etkisinin bir kaç saat süren kimyasal ilaçların vücuduma girerek kanımla reaksiyona girmesini çözüm olarak mı görüyorsunuz gerçekten de?
Benim konuşmaya ihtiyacımın olmadığı gibi içimdekileri dışarıya verip bir dinleyiciye de ihtiyacımın olmadığını bilmenizi isterdim. Sadece huzur ve sükunet arayışında olan biriyim.
Gözlüklerini çıkararak elimdeki simitten bir parça kopardı. Sessizlik ortamı yutmuş gibi ele geçirmişti sanki her yeri. Topuklu terliklerini çıkarıp benim gibi ayaklarını suya saldı. Sessizlik yine uzun sürdü ve sessizliği bozan tiz bir sesiyle: Şuan ne isterdin?
Çay demekle yetindim sadece. Gecenin geç saatlerine kadar tek bir kelime bile etmeden saatlerce oturmuştuk...
Son..
---
Akblog.NET
Garip mi garip: https://www.akblog.net/2019/05/tacizine-maruz-kaldgm-doktor.html
YanıtlaSilÇay demekle yetindim sadece. Gecenin geç saatlerine kadar tek bir kelime bile etmeden saatlerce oturmuştuk...
YanıtlaSil:) bana göre yazı da siz psikiyatırı tedavi etme yöntemine başvurmuşsunuz. Vee en doğrusu da seçtiğiniz yöntem olmuş. Hikaye yaşanmış mı bilemedim fakat yaşanmışlıklar dolu gibi. iyileşmek için bizi uyuşturan, irademizi elimizden alan ilaçlar yerine tefekkür boyutunda kainata bakmak doğru tedavi yöntemi olduğuna inanıyorum. ����
YanıtlaSilZorunlu bir psikiyatri tedavisinden geçiyorum. Ağır bir hastalık ile boğuşuyorum ve sonuna geldim. Kurtulacağım ümidi ile yaşıyorum ama içinde bulunduğum durum beni karamsarlığa sokmuş durumda....
SilHarika bir yazı. Edebi yönü de çok güzel. Ilerde bir yazar olma ihtimalinizi düşünürsek ,iyi bir kaleminiz olacak.
YanıtlaSilVe hikâyenin merak ettiğim kısmı: doktorla sabah 7de buluşup nasıl akşama kadar oturduğunuz?
Brintellix 'in etkisinden çıkmayınca sanrılara sormak lazım.
Sil