Küreselleşme ve özelleştirme kavramları içerik olarak farklı anlamlar taşısalar da uygulama aşamasında
Dünya'da küreselleşme sürecine bakıldığında ekonominin dışa
açılmasının yanında, bu açılmanın da etkisiyle yabancı şirket ve
yatırımlarının özellikle gelişmekte olan ulusal ekonomilere aktığı
anlaşılmaktadır. Gelen sermaye ve yatırımların nitelik ve amaçları
hakkında farklı görüşler olsa da özelleştirme süreçlerinde büyük sermaye
sahiplerinin etkinliği yadsınamaz. Doğrudan ya da dolaylı olarak gelen
küresel sermayenin giderek ülkeyi dış etken ve olaylara karşı daha
duyarlı hale getirdiği açıktır. Bu, ekonomide olduğu kadar siyasette de
kırılganlığı arttırmıştır. Sıcak para/dış kaynak olmadan
sürdürülebilirliği olmayan politikalar benimsenmesi rantiyer birikim
alanlarını genişletmiş, özel sektör reel üretimden uzaklaşmaya
başlamıştır.[1]Ekonominin üretime değil de sıcak para/dış sermaye girişlerine bağlanması, politikanın ekonominin denetimine girmesine, parlamentoların yürütme karşısında etkisizleşmesine katkıda bulunmuştur.[2] Dünya piyasalarıyla bütünleşen ekonomilerde, ulusal ekonominin işleyişi ise hükümetin insiyatifinden çıkma eğilimi göstermektedir. Hem duyarlılık hem de işleyiş yönünden uluslararası bir nitelik kazanan ekonomiler açısından küresel sermayeler, giderek daha fazla söz sahibi olmaya başlamıştır. Bu ise modern anlamda ulusal devleti aşındırmakta ve çoğu zaman çatışmaya neden olmaktadır. Çünkü siyasi karar alıcıların politika belirleme yetki ve alanı büyük ölçüde ekonomi ile çizilmektedir.
[1] Yeldan, E. (2005). Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi. İstanbul: İletişim, s.39-40.
[2] Hatipoğlu, A. (2009). Küreselleşme Karşısında Politik Süreçler ve Kurumlar. Ed. A. Özdemir, & M. Eser, Küreselleşme (s. 33-65). Bursa: Ezgi Kitabevi, s.53-57
birbirlerini desteklediklerini görüyoruz.




0 Yorum
AK Blog SEO
Read. Think. Exercise (Oku. Düşün. Uygula.)