İngilizce'de En Çok Kullanılan 500 Kelime sayısı sırasıyla alfabetik olarak dizilmiştir.
Yararlı olması dileğiyle.
İngilizce'de En Çok Kullanılan
500 Kelime
|
||
Belezza.Net
|
||
1
|
able: s. yapabilen, muktedir, gücü yeten, yetenekli, beceri gerektiren,
ebilen
|
|
2
|
about: zf. etrafına, aksi yöne, takriben, yaklaşık, hemen hemen, aşağı yukarı
ed. hakkında, etrafında, dair, konusunda, orada burada, üstünde, ilgili
|
|
3
|
above: s. yukarıdaki, sözü geçen zf. yukarıda, cennette, daha çok, önce ed.
üstünde, üzerinde, üzerine, yüksek, üstün, öte
|
|
4
|
according to: göre
|
|
5
|
across: zf. karşıdan karşıya, çapraz, karşıya, genişliğinde ed. karşısında,
içinden, ortasından, üstünden; öbür tarafında
|
|
6
|
after: zf. sonra, daha sonra, ardından, arkasından ed. sonra, arkasından, den
sonra, izleyen, ardından, peşinden; göre bğ. dikten sonra
|
|
7
|
afternoon: i. öğleden sonra
|
|
8
|
afterwards: zf. sonra, ondan sonra, sonradan, daha sonra
|
|
9
|
again: zf. tekrar, yine, gene, yeniden, bir daha, ayrıca, üstelik
|
|
10
|
against: ed. karşı, aykırı, aleyhinde, dayalı, karşısında zf. ters olarak,
aleyhte, karşı
|
|
11
|
ago: s. önce, evvel
|
|
12
|
ahead: zf. ilerde, önde, önceden s. ilerde, önde, başta, ileri
|
|
13
|
all: i. herkes, her şey, hepsi s. bütün, tüm, hep, her, saf, katışıksız,
özbeöz zf. alayı, hepsi, tamamen, bütünüyle, hep, büsbütün
|
|
14
|
all right: ünl. fena değil, peki, olur, tamam
|
|
15
|
almost: zf. yaklaşık olarak, hemen hemen, neredeyse, az kalsın, az daha, adeta
|
|
16
|
alone: s. yalnız, tek başına, kimsesiz zf. yalnız başına, yalnız, tek başına,
bir başına
|
|
17
|
along: zf. boyunca, süresince; yanısıra, beraberine, yanına; ileriye, ileri ed.
boyunca
|
|
18
|
already: zf. zaten, çoktan; şimdiden, önceden; bile
|
|
19
|
also: zf. de, da, dahi, hem, hem de, ayrıca, üstelik, keza
|
|
20
|
although: bğ. karşın, ise de, rağmen, olduğu halde, gerçi
|
|
21
|
altogether: zf. tamamen, bütün bütün, büsbütün, hepten, baştan sona, genelde
|
|
22
|
always: zf. her zaman, daima, hep, defalarca, tekrar tekrar, boyuna
|
|
23
|
among: ed. arasına, arasında, içinde
|
|
24
|
and: bğ. ve, ile, de
|
|
25
|
any: s. hiç, hiçbir; biraz, daha, her, herhangi zf. hiç, daha, biraz zm. her
ne, herhangi biri, biri
|
|
26
|
anybody: i. kimse, hiç kimse, herhangi biri, kim olsa
|
|
27
|
anyone: zm. kimse, hiç kimse, herhangi biri, kim olsa
|
|
28
|
anything: i. bir şey, hiçbir şey, herhangi bir şey, ne olsa, her şey
|
|
29
|
anyway: zf. her halükârda, nasıl olsa, zaten, neyse
|
|
30
|
anywhere: zf. herhangi bir yere, bir yere, hiçbir yerde
|
|
31
|
april: [April] i. nisan
|
|
32
|
around: zf. etrafına, etrafında, etrafta, çevrede, bu civarda; arada burada,
oraya buraya ed. etrafına, çevresine, etrafında, çevresinde, sularında; aşağı
yukarı
|
|
33
|
as: zf. kadar, olarak, gibi, iken i. gibi bğ. ki; madem; olduğu gibi, diği
gibi, iken, irken; karşın, rağmen; mademki
|
|
34
|
at: i. asker [brit.], savaşçı [brit.], eyt ed. de, da, ye, ya, e, a
|
|
35
|
august: i. Ağustos s. muhterem, aziz, saygıdeğer, muhteşem
|
|
36
|
away: i. deplasman maçı zf. uzakta, uzağa, uzak, durmadan, yok, bir yana,
devamlı s. deplasmanda, rakip sahada
|
|
37
|
bad: i. kötü; zarar, yıkım, perişanlık, şanssızlık s. kötü, fena; kokuşmuş,
terbiyesiz, küfürlü; berbat, rahatsız, sahte, sert; bozuk, çürük, kokmuş, kem
|
|
38
|
bank: f. parasal işlerini yapmak, para sürmek, para yatırmak, set çekmek;
önlemek; uçağı yan yatırarak döndürmek i. banka; tuş arası [müz.]; uçağın bir
yana yatması; silindir arası (motor); yokuş, kıyı, banko, sahil, yığın, küme,
set
|
|
39
|
bar: f. sürgülemek, hapsetmek, parmaklıkla çevirmek, parmaklık takmak; önünü
kesmek, engellemek, menetmek, yasaklamak; katmamak, saymamak, hoşlanmamak;
çizgi yapmak i. demir çubuk, parmaklık; avukatlar, avukatlık; sürgü, bariyer,
engel; kalıp; ışın, bar, meyhane, baro; yargı, levrek, çizgi ed. hariç, den
başka, saymazsak
|
|
40
|
beautiful: s. güzel, hoş, biçimli, tatlı, harika, nefis
|
|
41
|
because: bğ. çünkü, yüzünden, dolayı, diği için
|
|
42
|
bed: f. yatırmak, yatacak yer sağlamak, yatak yapmak; yerleşmek, kalmak;
dikmek (bitki) i. yatak, yatacak yer, tarh, tabaka, nehir yatağı; mezar,
çiçeklik, temel, zemin, katman
|
|
43
|
before: zf. önce, karşı, önceki, önde, önden bğ. önce, den önce, mek yerine,
mektense, zira ed. önünde, huzurunda, karşısında, önüne, önde, önce, evvel,
ilerisinde
|
|
44
|
behind: i. popo, kıç (Argo), peş (Argo) zf. arkada, arkadan, geride, arkaya,
geriye, geri, geç, gizlenmiş, saklı ed. arkasında, gerisinde, ardındaki, arkasından,
ardından, peşinde
|
|
45
|
below: zf. aşağı, aşağıda, altta, alt katta, yeryüzünde, düşük rütbede,
altında, cehennemde ed. aşağı, altında, altta
|
|
46
|
beside: ed. yanına, yanında, dışında, başka, kıyasla, nazaran, nispeten
|
|
47
|
besides: zf. ayrıca, bundan başka, üstelik, bir de, hem de, zaten ed. başkaca,
dışında
|
|
48
|
best: f. yenmek, geçmek, alt etmek s. en iyi, birinci sınıf zf. en iyi
şekilde, en çok, en
|
|
49
|
better: f. daha iyi yapmak; düzeltmek, iyileştirmek, geliştirmek; geçmek i.
daha iyisi, üstün kimse s. daha iyi, daha güzel
|
|
50
|
between: zf. arada, ortasında, araya, arasına, ortada, ortaya ed. arasında,
aralarında
|
|
51
|
beyond: i. öbür dünya, ahiret zf. aşırı, ötesinde, öte ed. ötesine, ötesinde,
öteye, ötede, den öte, ötesi; ayrıca, haricinde, götürmez
|
|
52
|
big: zf. büyük, çok, fazla, övünerek, yüce gönüllükle s. büyük, kocaman, iri
kıyım, iri, çok, iri yarı, önemli, yüce, kapı gibi (Argo)
|
|
53
|
black: f. siyaha boyamak, siyahlatmak, karartmak i. siyah; zenci; siyah giysi,
siyah boya; is s. kara, siyah; zenci; pis; koyu; kötü, uğursuz, kızgın,
karalayıcı; morarmış, kasvetli,
|
|
54
|
blue: f. mavi yapmak, maviye boyamak; har vurup harman savurmak; çarçur etmek
i. mavi; muhafazakâr partili s. mavi; çürümüş, morarmış; hüzünlü, keyifsiz,
canı sıkkın, morali bozuk, açık saçık, müstehcen
|
|
55
|
body: i. karoser, vücut, gövde, beden, ceset, cisim; hacim; büyük kısım;
birlik, grup, kuruluş, kütle
|
|
56
|
both: s. ikisi de, her ikisi de
|
|
57
|
boy: i. oğlan, erkek (genç), delikanlı, erkek çocuk, oğul, erkek hizmetli
|
|
58
|
bread: f. pane etmek i. ekmek, mangır; geçim, para,
|
|
59
|
Breakfast: i. kahvaltı
|
|
60
|
brother: ünl. vay be, vay canına i. erkek kardeş, kardeş, birader, arkadaş,
dost, tarikat üyesi
|
|
61
|
bus: f. otobüsle taşımak
|
|
62
|
business: i. faaliyet, iş, görev, alım satım, ticaret, ticarethane, firma,
işyeri, konu, mesele
|
|
63
|
busy: s. meşgul, yoğun, faal, işlek
|
|
64
|
but: i. itiraz, karşı çıkma zf. sadece, yalnızca, hiç olmazsa, yani bğ.
fakat, ama, ancak, halbuki, oysa, başka, hariç, ki
|
|
65
|
by: zf. yakın, geçişli biçimde, geçecek biçimde, bir kenara ed. yanında,
kenarında, başında, yakınında, yanından, yakınından, yoluyla, yolundan,
tarafından, kadar (süre), vasıtasıyla, ile, göre ök. yan, ikincil, ikinci
derecede, tâli, ek, takma
|
|
66
|
cab: f. taksi ile gitmek i. taksi, kiralık araba, aracı kullanan kişinin
yeri
|
|
67
|
call: f. çağırmak, bağırmak, seslenmek, aramak (telefon); telefon etmek,
telefonda konuşmak; davet etmek, çağrıda bulunmak; dava açmak; adlandırmak,
lakap takmak; demek, söylemek, farzetmek, ziyaret etmek, uyandırmak i. ses,
çağırma, seslenme, çağrı, ötüş; ihtiyaç; ziyaret etme, davet, ziyaret,
telefonda konuşma
|
|
68
|
car: i. araba, otomobil; vagon, kabin, yolcu bölümü (balon veya zeplin)
|
|
69
|
card: f. kart koymak, kart açmak; fişlemek; kartlara yapıştırmak; taramak
(yün vs.) i. kart, kartpostal; oyun kâğıdı, iskambil kâğıdı; tebrik kartı;
kartvizit, program; esprili kimse; belge; tarak (dokuma)
|
|
70
|
cheap: s. ucuz, değersiz, bayağı, kalitesiz, aciz, zahmetsiz, uğraşsız zf.
ucuza
|
|
71
|
child: i. çocuk, küçük, velet, evlat, ürün
|
|
72
|
cigarette: i. sigara
|
|
73
|
cinema: i. sinema
|
|
74
|
city: i. kent, şehir halkı, büyük kasaba, şehir s. kent
|
|
75
|
class: f. sınıflandırmak, saymak, kategorize etmek i. class, sınıf, derslik,
grup; mevki, zümre, cins, bölüm, tür, çeşit, kalite; dershane, ders, kur,
kurs, öğrenciler (aynı yıl mezun olan); mükemmellik, üstünlük, klas olma
|
|
76
|
coffee: i. kahve, kahverengi
|
|
77
|
cold: i. soğuk, soğukluk; nezle; soğukalgınlığı s. soğuk, üşümüş, donuk;
sakin, soğukkanlı; sıkıcı; duygusuz; yapmacık; baygın; kaçınılmaz, kesin
olarak
|
|
78
|
crazy: s. çıldırmış, çılgın, deli, mecnun; derme çatma; salak, aptalca;
karmaşık
|
|
79
|
dad: i. baba, babacığım
|
|
80
|
dangerous: s. tehlikeli, riskli
|
|
81
|
dark: i. karanlık; akşam; koyu renk; belirsizlik, bilgisizlik; gölge s.
karanlık, ışıksız; kara, koyu, loş; esrarlı, gizli; kötü; korkutucu; bulanık;
üzüntülü, kasvetli, asık suratlı
|
|
82
|
date: f. tarih atmak, zamanını belirlemek; çıkmak (Argo), flört etmek,
buluşmak; eskiden kalmak, eski bir tarihten geliyor olmak, eskimek;
bayatlamak i. tarih, zaman, dönem, vade; randevu, buluşma, flört; hurma
|
|
83
|
daughter: i. kız, kız evlât; bağ, ilişki
|
|
84
|
day: i. gün, gündüz; dönem, zaman
|
|
85
|
december: i. Aralık
|
|
86
|
delicious: s. lezzetli, nefis; hoş
|
|
87
|
different: s. farklı, başka, değişik; diğer; çeşitli,
|
|
88
|
difficult: s. zor, güç, çetin; çatal, belâlı; inatçı; geçimsiz; huysuz,
müşkülpesent, titiz; zor beğenen
|
|
89
|
dinner: i. akşam yemeği, yemek; ziyafet
|
|
90
|
dirty: f. kirletmek, pisletmek, lekelemek, kirlenmek, pislenmek; bulaştırmak
s. pis, kirli; açık saçık, rezil, aşağılık, iğrenç, ahlaksız, edepsiz,
terbiyesiz, müstehcen; muzur, bozuk; fırtınalı
|
|
91
|
doctor: f. tedavi etmek, hadım etmek, doktorluk yapmak; onarmak; yamamak;
sulandırmak; üzerinde oynama yapmak, değiştirmek i. doktor, hekim; ileri
gelen; gemi aşçısı; yapay balıkçı sineği
|
|
92
|
double: f. iki misli yapmak, iki yle çarpmak, ikiye katlamak, katlamak,
dublörlüğünü yapmak; iki rolü birden oynamak; bükmek; iki katına çıkmak;
katlanmak; eğilmek; yumruğunu sıkmak; ikili oynamak; iki enstrüman çalmak;
koşar adım gitmek; ikinci işte çalışmak i. iki kat; çift, kopya, benzer,
duble, ikili bahis, dublör; koşar adım s. çift; iki kat; ikili; çifte, iki
kişilik, duble; iki yüzlü; iki anlamlı
|
|
93
|
down: f. devirmek, yere sermek; yenmek; indirmek (uçak); mideye indirmek i.
kuştüyü, tüy, ayva tüyü; hav; tepe; kumul; şansın ters dönmesi; bunalım,
depresyon; nefret; garez; bağlanma s. aşağıya doğru, düşen; neşesiz, keyifsiz,
morali bozuk; şehir merkezine giden; çarşı doğrultusunda olan; londra'ya
giden
|
|
94
|
each: s. her, her bir zm. her biri, tanesi
|
|
95
|
early: s. erken, başlangıç, ilk, eski, çabuk, acele zf. erken, çabuk,
erkenden, ilk olarak, evvel, önce, zamanından önce
|
|
96
|
easy: s. basit, kolay, zahmetsiz, rahat, dertsiz, huzurlu, zevkli, uysal,
serbest, doğal
|
|
97
|
else: zf. başka, ayrıca, ilaveten, başka türlü, başka zaman, yoksa, aksi
halde
|
|
98
|
empty: f. boşaltmak, dökmek, içini çıkarmak, tahliye etmek, boşalmak, içini
boşaltmak, dökülmek i. boş kap, boşalma s. boş, yoksun, aç, boşuna,
içeriksiz, önemsiz, anlamsız
|
|
99
|
enough: s. yeterli, kâfi, yeter zf. yeterince, yeteri kadar ünl. yeter, bıktım
|
|
100
|
even: f. düzlemek, düzleştirmek, eşit olarak bölüştürmek, düzleşmek, düz
olmak s. düz, çift, eşit, tam, başabaş, fit olmuş, düzenli, dengeli, sakin,
çift (sayı) zf. bile, dahi, hatta, üstelik, tam
|
|
101
|
evening: i. akşam, suare, son evreler, son bölüm
|
|
102
|
ever: zf. her zaman, hep, daima, gitgide, giderek, asla, hiç, olabildiğince
|
|
103
|
every: s. her, bütün, her bir, her türlü
|
|
104
|
exactly: zf. tamı tamına, aynen, tamamen, tam olarak, kesin olarak, tam, tamam,
titizlikle ünl. doğru, kesinlikle, aynen, çok doğru
|
|
105
|
except: f. hariç tutmak, dışında tutmak, ayırmak, karşı çıkmak, itiraz etmek
ed. haricinde bğ. yoksa, haricinde, olmazsa, başka
|
|
106
|
expensive: s. pahalı, masraflı, pahalıya mal olan
|
|
107
|
extra: i. ekstra şey, ek, ilave, ek iş, ekstra masraf, ilave (gazete), zam,
figüran s. ekstra, ek, fazla, üstün, olağanüstü, ilave edilen, ilave zf.
ekstra olarak, ayrıca, ilaveten, fazladan
|
|
108
|
family: i. aile, ev halkı, sülale, soy, familya, küme s. aileye ait, aile,
ailevi
|
|
109
|
far: s. uzak, ırak, öbür, öteki, mesafe katetmiş zf. uzak, uzağa, uzakta
|
|
110
|
fast: f. oruç tutmak i. oruç, oruç süresi s. çabuk, hızla, hızlı, rengi
atmaz, solmaz, su gibi, süratli, seri, ileri (saat), eli çabuk, tez canlı,
uçarı, dayanıklı, sağlam, değişmez, sabit, sıkı, ayrılmaz
|
|
111
|
father: f. yapmak (çocuk), yaratmak, icat etmek, babası olmak, üzerine atmak,
yüklemek i. allah, tanrı i. baba, papaz, peder, yaratıcı, kurucu, ata
|
|
112
|
february: i. şubat
|
|
113
|
few: i. az miktar s. az, kıt, azıcık
|
|
114
|
file: f. dosyalamak, kayda geçirmek, sıra ile yürümek, eğelemek, törpülemek,
pürüzlerini gidermek i. dosya, klasör, sıra, eğe, törpü
|
|
115
|
film: f. filme çekmek, ince bir tabaka ile kaplamak, kaplamak (zar vb.), film
çekmek i. ince tabaka, zar, film, lif, ölünün gözündeki donukluk
|
|
116
|
final: i. final, final karşılaşması, final sınavı, son baskı (gazete) s. son,
en son, sonuncu, final, nihai, kesin, kusursuz
|
|
117
|
fine: f. berraklaştırmak, arıtmak, açılmak, berraklaşmak, para cezası vermek
i. ceza, para cezası s. güzel, hoş, ince, narin, hassas, nefis, mükemmel,
saf, iyi, uygun
|
|
118
|
first: i. başlangıç, birincilik, birinci gelen şey s. ilk, birinci, baş, başta
gelen, önde gelen zf. ilk olarak, başta, ilkönce, ilk kez, önce, öncelikle
|
|
119
|
floor: f. döşemek, yere yıkmak, yenmek, şaşırtmak, afallatmak, tam gaz vermek,
köklemek i. zemin, taban, döşeme, pist, düzlük, kat
|
|
120
|
food: i. yiyecek, yiyecekler, yemek, gıda, besin, yem
|
|
121
|
for: ed. için, göre, amacıyla, doğru, uygun, yönünde, yarayan, karşı,
dolayı, sebebiyle bğ. dolayı, nedeniyle, çünkü, zira
|
|
122
|
foreign: s. yabancı, dış
|
|
123
|
forward: f. sevketmek, göndermek, yollamak, yeni adrese yollamak, ilerletmek i.
forvet, ileride yer alan kimse s. ileri, ileriye doğru, ilerideki, ön,
öndeki, turfanda, erken gelişmiş, büyümüş de küçülmüş, ilerlemiş, fazla
ileriye giden, cüretli, hazır, istekli, vadeli, ileriye yönelik
|
|
124
|
friday: i. cuma
|
|
125
|
friend: i. arkadaş, dost, tanıdık, ahbap, yardımcı, destek
|
|
126
|
full: f. yıkayıp çektirmek, yıkayıp büzmek i. doluluk, dolu şey, son had s.
dolu, tam, tok, etine dolgun, balıketi, bol, geniş, meşgul, öz, elinden
gelenin en iyisi, son
|
|
127
|
fun: i. eğlence, şaka, eğlenme, alay
|
|
128
|
funny: s. gülünecek, eğlenceli, zevkli, komik, gülünç, eğlendirici, tuhaf,
garip, şüpheli, karanlık, sakat
|
|
129
|
game: f. kumar oynamak i. oyun, maç, eğlenme, şaka, dolap, meslek, av
hayvanı, av eti s. cesur, yiğit, hevesli, hazır, sakat, topal, aksak
|
|
130
|
gas: f. gaz vermek, benzin almak, atıp tutmak, övünmek, saçmalamak i. gaz,
havagazı, benzin, grizu, gaz pedalı, boş lâf, övünme, atıp tutma, hava civa,
matrak şey, eğlenceli şey
|
|
131
|
general: i. general, genel ilkeler, orgeneral, komutan, tarikat lideri s. genel,
yaygın, tahmini, baş, umumi, şef
|
|
132
|
gentleman: i. centilmen, bey, beyefendi, bay, kibar kimse, soylu erkek, hazır
yiyici adam
|
|
133
|
girl: i. kız, kız arkadaş, sevgili, hizmetçi kız
|
|
134
|
god: [God] i. ilah, put
|
|
135
|
good: i. hayır s. iyi, güzel, hayırlı, yararlı, sağlığa yararlı, dolu dolu,
çok, uslu, sağlam, emin ünl. peki
|
|
136
|
government: i. hükümet, devlet, idare, yönetim, rejim, yönetim biçimi, siyasal
bilgiler, siyaset bilimi, yönetme [dilb.]
|
|
137
|
great: s. büyük, önemli, ulu, muazzam, ünlü, hevesli, iyi, çok iyi, mükemmel
ünl. harika ök. büyük
|
|
138
|
green: f. yeşillendirmek, yeşile boyamak, yeşermek, yeşile boyanmak i. yeşil,
çimenlik, yeşil alan, yeşillik, golf sahası, gençlik, zindelik, para s. yeşil,
taze, ham, yeni, genç, toy, acemi, rengi atmış, hasta görünen
|
|
139
|
grey: f. kırlaşmak, ağarmak, beyazlamak i. gri, külrengi, kurşuni renk s.
gri, külrengi, kırlaşmış, kır, boz, sıkıntılı, kapalı
|
|
140
|
half: i. yarım, buçuk, yarı, devre, yarı saha s. yarım, yarı, buçuk zf. yarı,
yarı yarıya, hemen hemen, neredeyse
|
|
141
|
hand: f. vermek, uzatmak, yardım etmek i. el, parti, yardım, pay, parmak,
ustalık, yetenek, usta, kurt, ibre, akrep, yelkovan, taraf, demet, salkım,
hevenk, alkış, evlilik sözü s. el
|
|
142
|
handbag: i. el çantası, çanta
|
|
143
|
happy: s. mutlu, mesut, sevinçli, kutlu, memnun, iyi, sevindirici, çakırkeyif
snk. uyuşuk, sersem, delisi, şaşkın, heyecanlı
|
|
144
|
hard: s. nasırlı, sert, katı, ağır, çetin, zor, sağlam, dayanıklı, güç,
şiddetli, ekşi, ekşimiş, sıkı i. sert penis zf. zorla, sıkı, sert, aşırı,
yakın, yanında
|
|
145
|
healthy: s. sağlıklı, sağlığa yarar, sağlığa yararlı, kuvvetli, yararlı, sağlam,
büyük, önemli, demir gibi
|
|
146
|
heart: i. kâlp, yürek, gönül, can, vicdan, cesaret, orta kısım, göbek, kupa
|
|
147
|
help: f. yardım etmek, yardımcı olmak, yararı olmak, imdadına yetişmek,
kurtarmak, elinde olmak, başa çıkmak i. yardım, çare, çözüm, imdat, yardımcı,
hizmetçi, muavin ünl. yardım edin
|
|
148
|
here: zf. burada, işte, burda, buraya ünl. işte
|
|
149
|
high: i. yüksek yer, yüksek basınçlı bölge, büyük vites, rekor, zirve, uçma,
lise s. yüksek, yukarı, uyuşturucu almış, üst, büyük, şiddetli, aşırı,
önemli, soylu, yüce, ileri, üstün, neşeli, sarhoş, uçmuş, esrarın etkisinde
zf. yüksekte, yükseğe, lüks içinde
|
|
150
|
holiday: f. tatile çıkmak, tatil yapmak i. tatil, bayram, izin, yortu, dini
bayram s. bayramlık, bayram, tatil
|
|
151
|
home: f. yuvasına dönmek, yurda dönmek (kuş), sinyâllere göre yönelmek,
hedeflemek i. ev, yuva, aile ocağı, yurt, vatan, bakımevi, kale, hedef
(bomba), kendi sahası s. evde yapılan, evdeki, eve ait, vatana ait, hedefe
ait, kendi sahasında olan
|
|
152
|
hospital: i. hastane, bakımevi, darülaceze, tamirhane
|
|
153
|
hot: f. ısıtmak, ısınmak zf. kızgın, öfkeyle, şiddetle, ateşli olarak s.
sıcak, acı, acılı, seksi, ateşli, şehvetli, şiddetli, sert, kızgın,
heyecanlı, taze, yeni, rahatsız edici, iletken, radyoaktif, çalıntı,
baharatlı
|
|
154
|
hotel: i. otel
|
|
155
|
hour: i. saat, zaman, vakit
|
|
156
|
house: f. ev sağlamak, eve yerleştirmek, barındırmak, evde oturmak i. ev,
konut, mesken, ev halkı, yurt, sinema salonu, gösteri, meclis, şirket, hane
|
|
157
|
how: zf. nasıl, ne durumda, nereden, ne, ne kadar i. yapma yöntemi, yöntem
|
|
158
|
however: zf. her nasılsa, her halükârda, nasıl olursa olsun, nasıl oldu da bğ.
ama, ancak, halbuki, her ne şekilde, oysa
|
|
159
|
hungry: s. aç, acıkmış, karnı aç
|
|
160
|
husband: i. koca, eş, idare etmek, idareli kullanmak, efendi
|
|
161
|
idea: i. fikir, düşünce, görüş, kanı, amaç, plan, niyet
|
|
162
|
if: i. şüphe, belirsizlik, şart bğ. eğer, ise, se, sa, fakat, ama, keşke
|
|
163
|
important: s. önemli, mühim, nüfuzlu, okkalı, sözü geçer, saygın, ciddi, kendini
beğenmiş, kibirli
|
|
164
|
in: s. içeride, moda, evde, yerinde, iç, gelmiş olan, tutulan, iktidarda
olan zf. içinde ed. de, da, içinde, içine, halinde, olarak, içeriye, içeri
|
|
165
|
incredible: s. inanılmaz, akıl almaz, şaşırtıcı, olağanüstü
|
|
166
|
information: i. bilgi, haber, istihbarat, danışma, enformasyon, bilgi edinme,
bildirme, iddia, malumat, şikâyet
|
|
167
|
inside: i. iç, iç taraf, karın s. iç, içteki, dahili zf. içeride, içeriye
|
|
168
|
instead of: yerine
|
|
169
|
interesting: s. ilginç, ilgi çekici, enteresan
|
|
170
|
international: s. uluslararası, milletlerarası
|
|
171
|
into: ed. içine, içeriye, haline, e, ye
|
|
172
|
it: zm. şahsiyet, çekicilik, cazibe, ilişki, ebe, önemli kimse, o, onu, ona
i. cinsel ilişki
|
|
173
|
january: i. ocak
|
|
174
|
job: f. iş yapmak, ufak tefek işler yapmak, komişyonculuk yapmak, kiraya
vermek, kiralamak, zimmetine geçirmek, görevi kötüye kullanmak, işe
yerleştirmek i. Yyüp peygamber, Eyüp peygamber i. tip, meslek, estetik
ameliyat, iş, suç, kârlı iş, alet, görev
|
|
175
|
joke: f. şaka yapmak, espri yapmak, muziplik yapmak, fıkra anlatmak i. fıkra,
şaka, muziplik, komiklik, alay konusu
|
|
176
|
july: i. temmuz
|
|
177
|
june: i. Haziran
|
|
178
|
just: s. adil, haklı, insaflı, yerinde, tam, doğru, dürüst, iyi, makul,
mantıklı, net, berrak zf. şimdi, az önce, sade, henüz, tam, az kalsın, kıl
payı, yalnızca, yalnız, sadece, yine de, tek kelimeyle, tam anlamıyla
|
|
179
|
key: f. kilitlemek, girmek [bilg.], akort etmek, uydurmak i. anahtar, tuş,
kilit nokta, perde, çözüm, rumuz, elektrik düğmesi s. kilit, ana
|
|
180
|
kind: i. çeşit, tür, cins, nitelik, aynı şekil, aşai rabbani ayinindeki ekmek
veya su s. iyi, yardımsever, iyiliksever, müşfik, nazik, iyi kâlpli, hoş,
yumuşak başlı
|
|
181
|
kitchen: s. mutfak
|
|
182
|
lady: i. leydi, hanımefendi, bayan, eş, hanım s. kadın
|
|
183
|
large: s. geniş, büyük, iri
|
|
184
|
late: s. geç, gecikmiş, geç kalan, son, son zamanlarda olan, geçen, eski,
rahmetli
|
|
185
|
least: i. en az derece, en az miktar s. en küçük, asgari, en ufak, en az zf.
en az derece
|
|
186
|
less: bğ. daha az. i. eksik miktar, daha az şey, daha küçük şey s. daha az,
daha küçük, içermeyen, eksik
|
|
187
|
life: i. hayat, can, yaşam, ömür, canlı, canlılık
|
|
188
|
light: f. yakmak, aydınlatmak, ışık saçmak, neşelendirmek, ışık tutmak,
yanmak, aydınlanmak, ışımak, inmek, rastlamak, denk gelmek, konmak i.
aydınlık, ışık, lâmba, deniz feneri, ışıltı, nur s. açık, hafif, yumuşak,
tasasız, umursamaz, fingirdek
|
|
189
|
list: f. listeye yazmak, listelemek, kaydetmek, yana yatmak i. liste, kumaş
kenarı, geminin yan yatması, cetvel
|
|
190
|
little: i. az miktar, ufak şey, az zaman s. küçük, ufak, az, dar görüşlü,
bayağı, adi zf. azıcık, hemen hemen hiç
|
|
191
|
long: f. arzu etmek, özlemini çekmek, gözlemek, hasret kalmak, hasret olmak,
özlemek, susamak, istemek, can atmak i. uzun zaman, uzun süre, uzunluk, uzun
ses s. uzun, uzun vadeli, büyük
|
|
192
|
lot: f. taksim etmek, bölüştürmek, kura ile paylaştırmak i. kısmet, kader,
nasip, arsa, hisse, çok, bir sürü
|
|
193
|
luck: i. şans, tâlih, baht
|
|
194
|
lunch: f. öğle yemeği yemek i. öğle yemeği
|
|
195
|
mail: f. postalamak, postaya vermek i. posta, zırh, örgü zırh
|
|
196
|
main: i. ana boru, deniz, okyanus, zor, kuvvet, horoz dövüşü s. ana, asıl,
esas, başlıca, belli başlı
|
|
197
|
man: f. adam atamak, adam yerleştirmek i. adam, beyaz adam, erkek, insan,
uşak, er, işçi, oyun taşı
|
|
198
|
manager: i. idareci, müdür, yönetici, işletmeci, menejer, yönetmen
|
|
199
|
many: i. birçoğu s. çok, bir hayli, bir yığın zf. çok
|
|
200
|
march: f. yürüyüş yaptırmak, uygun adım yürümek i. mart, marş, sınır bölgesi,
uygun adımla yürüyüş, sınır, hudut
|
|
201
|
market: f. pazarlamak, satmak, alışveriş yapmak i. pazar, çarşı, panayır,
piyasa, borsa
|
|
202
|
may: f. olası olmak, mümkün olmak, ebilmek, abilmek i. bahar, gençlik, mayıs
çiçeği, mayıs, akdiken
|
|
203
|
me: zm. bana, beni
|
|
204
|
meat: i. et, öz, zevk
|
|
205
|
meet: f. görüşme yapmak, karşılaşmak, rastlamak, toplanmak, bulmak, tanışmak,
görüşmek, buluşmak, karşılamak, kavuşmak, başına gelmek, uğramak, yerine
getirmek i. karşılaşma, yarışma s. uygun, münasip
|
|
206
|
meeting: i. karşılama, toplantı, buluşma, miting, görüşme, oturum, karşılaşma,
birleşme
|
|
207
|
men: [man] i. adam, beyaz adam, erkek, insan, uşak, er, işçi, oyun taşı
|
|
208
|
message: i. mesaj, haber
|
|
209
|
metre: i. metre, ölçü, vezin
|
|
210
|
mine: f. kazmak, kazıp çıkarmak, tünel kazmak, mayın döşemek, sinsice bozmak,
maden işletmek i. lağım, maden, maden ocağı, torpil, mayın, memba
|
|
211
|
minute: f. tutanak tutmak, zabıt tutmak, saat tutmak i. dakika, an s. ufacık,
minik, önemsiz, ayrıntılı, dakik
|
|
212
|
mistake: f. yanlış anlamak, başkası sanmak, karıştırmak, yanılmak i. yanlış,
hata, yanlışlık, yanılgı
|
|
213
|
monday: i. pazartesi
|
|
214
|
money: i. mangır, para, nakit, tıkır [arg.]
|
|
215
|
month: i. ay
|
|
216
|
more: i. çok, fazla şey, fazlalık
|
|
217
|
morning: i. sabah, başlangıç s. sabah
|
|
218
|
most: i. en fazla miktar, en fazlası, çoğu s. en çok, en fazla, pek çok snk.
en
|
|
219
|
mother: f. annelik etmek, anne gibi bakmak i. anne, ana, valide
|
|
220
|
much: i. çok şey, önemli şey s. çok, fazla, hayli zf. çokça, pek, fazlaca,
çok, hemen hemen
|
|
221
|
music: i. müzik, musiki
|
|
222
|
must: f. meli i. malı s. kızmış (fil)
|
|
223
|
my: ünl. hayret, vay be zm. benim
|
|
224
|
name: f. ad koymak, isim koymak, isim vermek, adını koymak, ismiyle çağırmak,
söylemek, tayin etmek i. isim, ad, nam, ün, ünlü kimse
|
|
225
|
necessary: i. gereken şey, lazım olan şey s. gerekli, lazım, zorunlu, gereken
|
|
226
|
never: zf. asla, hiçbir suretle, hiç, katiyen, hiçbir şekilde, hiçbir zaman,
taş çatlasa, balık kavağa çıkınca ünl. asla
|
|
227
|
new: s. modern, yeni, keşfedilmemiş, acemi, taze
|
|
228
|
news: i. haber, havadis
|
|
229
|
newspaper: i. gazete
|
|
230
|
next: s. sonraki, ertesi, bir dahaki, bitişik i. sonraki, bir sonraki, bir
dahaki zf. daha sonra, bir sonra, ardından
|
|
231
|
nice: s. hoş, güzel, sevimli, kibar, ince, hassas, dakik
|
|
232
|
night: i. gece, akşam, karanlık, cehalet
|
|
233
|
no: i. hayır, ret, aleyhte oy, numara, red s. hiç, hiçbir, artık değil,
yasak, gereksiz art. yok, hayır, değil
|
|
234
|
nobody: i. bir hiç, önemsiz şahsiyet
|
|
235
|
normal: i. normal, standart, dikey doğru s. normal, olağan, tipik, ortalama,
dik açılı, dikey
|
|
236
|
not: art. değil, yok
|
|
237
|
nothing: zf. hiç, asla, katiyen i. hiçbir şey, hiç, sıfır, boş söz ünl. hiç,
hiçbir şey, olmaz
|
|
238
|
november: i. Kasım
|
|
239
|
now: i. şimdi, şu an zf. şimdi, şu anda, halen, acilen, hemen, derhal bğ.
mademki, dığından
|
|
240
|
nowhere: zf. hiçbir yerde i. hiçbir yer
|
|
241
|
number: f. saymak, numaralamak, hesaplamak, katmak, sayı saymak, içermek,
katılmak, yaşında olmak i. rakam, sayı, numara, miktar, adet, müzik parçası,
tip, hoş şey
|
|
242
|
october: i. Ekim
|
|
243
|
of: ed. nin, ın, den, li, yüzünden
|
|
244
|
off: s. uzak, sapa, ters, öteki, sağdaki, çıkmış, bozuk, devre dışı, kapalı,
kötü, yorgun, çıkarılmış, olası zf. uzak, uzağa, uzakta, çıkmış, kopuk,
geçersiz, kesik, kapalı, tamamen, izinli ed. den, dan, dışında, haricinde,
izinli, olası
|
|
245
|
office: i. ofis, büro, devlet dairesi, bakanlık, görev, sorumluluk, ima, kiler,
ambar, dini tören, makam s. büro
|
|
246
|
often: zf. sıkça, sık sık, çoğu kez
|
|
247
|
on: s. olmakta olan, devam etmekte olan, çalışmakta, yanık, devrede,
sahnede, hazır, çakırkeyif zf. durmadan, sürekli olarak, üstünde (giysi),
giymiş olarak, beri, bu yana ed. üstünde, üzerinde, de, e doğru, yönünde,
ile, civarında, esnasında
|
|
248
|
once: zf. bir kere, bir defa, bir zamanlar, eskiden i. bir kere bğ. hemen,
olur olmaz, ir mez
|
|
249
|
one: i. bir tane, biri, birisi, kimse, tek s. tek, aynı
|
|
250
|
only: s. tek, biricik, ancak, ağırbaşlı, başhemşire vakarlı zf. sadece, sade,
yalnız, sırf, bir tek, daha bğ. yalnız, ama, fakat
|
|
251
|
opposite: s. karşı, karşıt, karşı olan, muhalif, aleyhinde, ters, aksi, zıt, zıt
anlamlı zf. karşı yönde, karşı, karşı tarafta, karşı karşıya ed. karşısında,
karşıda, karşılıklı, karşısındaki
|
|
252
|
other: i. başkası, diğer, öteki s. başka, öbür, öteki, sonraki, geçen zf.
başka türlü, başka biçimde, bundan başka
|
|
253
|
our: zm. bizim
|
|
254
|
out: f. dışarı çıkarmak, çıkarmak, dışarı atmak, kovmak, nakavt etmek i.
atlanmış sözcük, aut, çizgi dışı, çözüm, kurtuluş, çıkar yol, çıkış s. dış,
dışarıdaki, uzaktaki, modası geçmiş, olanaksız, işe yaramaz, muhalefet
|
|
255
|
outside: i. dış, dışarı, en fazla miktar, ileri uç bölgesi (saha) s. dış,
dışarıda, harici, dışarıdaki, dış kaynaklı, en çok, maksimum zf. dışarıya,
dışarıda, dışında, dıştan, haricen, açık havada
|
|
256
|
over: s. bitmiş, sona ermiş zf. fazla, aşırı, çok fazla, gereğinden fazla,
aşkın, iyice, adamakıllı, tekrar, daha, yine, öte, öteye, ötede, üstünde,
tepesinde, tersine, altını üstüne, üzerine, başkasına, her yerinden, her
yerine, kalan, geçkin ed. fazla, çok, aşırı, yüksek, üstün, üstünde,
üzerinde, üstüne, üzerinden, aracılığı ile, boyunca, baştan sona, öbür
tarafa, karşıya, hakkında
|
|
257
|
paper: f. kâğıt kaplamak, duvar kâğıdı kaplamak, örtbas etmek, zımparalamak,
bedava bilet dağıtmak i. kâğıt, kâğıt para, evrak, rapor, gazete, bedava
giriş bileti s. kâğıt, kâğıt üzerinde kalan, geçersiz, önemsiz
|
|
258
|
part: f. ayırmak, tarakla ayırmak, ayrılmak, kopmak, elden çıkarmak i. ayrım,
parça, bölüm, semt, taraf, pay, fragman, katkı, kısım, kesim, rol, görev,
yedek parça, fasıl ök. yarı, kısmen
|
|
259
|
party: i. davet, parti, eğlence, topluluk, grup, ekip, taraf, alem, ortak,
hissedar, şahıs
|
|
260
|
past: i. geçmiş, geçmiş zaman, mazi s. geçmiş, önceki, eski, geçen zf.
geçecek şekilde
|
|
261
|
pen: f. kaleme almak, yazmak, kâğıda dökmek, ağıla kapamak, hapsetmek i.
kuğu (dişi), kafes, kodes, ağıl, kümes, tükenmez kalem, dolmakalem,
hapishane, kalem, mürekkepli kalem, yazı üslubu
|
|
262
|
people: f. insan yerleştirmek i. halk, insanlar, eller, ulus, millet, aile
fertleri, herkes, elalem
|
|
263
|
perfect: f. tamamlamak, kusursuz yapmak, mükemmelleştirmek i. tamamlanmış geçmiş
zamanlı fiil s. mükemmel, kusursuz, eksiksiz, tam
|
|
264
|
person: i. adam, şahıs, kişi, tip, kimse, zat, birey, beden, vücut, karakter
[tiy.]
|
|
265
|
phone: f. telefon etmek i. telefon, basit ses, selenli
|
|
266
|
picture: f. resmetmek, çizmek, betimlemek, kafasında canlandırmak, yansıtmak i.
resim, çizim, tasvir, tablo, görüntü, film s. film
|
|
267
|
pink: f. delmek (süngü ile), saplamak, kenarını zikzaklı kesmek, kenarını
oyalamak, kliketli çalışmak (araba) i. karanfil, pembe, ılımlı komünist, en
güzel dönem, zirve, uzun ve dar latin yelkenli tekne s. pembe, ılımlı
komünist, solcu (ılımlı)
|
|
268
|
place: f. yerleştirmek, koymak; yerini belirlemek; oturtmak; görevlendirmek;
yazdırmak [tel.]; yatırım yapmak; yatırmak (para); vermek (sipariş),
ısmarlamak i. yer, mahal, mekân, yerleşim yeri; ev, hane; basamak, sıra;
mevki, makam; statü; sorumluluk; iş
|
|
269
|
plus: i. artı, fazlalık, pozitif miktar s. artı, fazla, pozitif ed. bir de,
ayrıca, daha, ilavesiyle
|
|
270
|
police: f. polislerle güvenliği sağlamak, güvenliği sağlamak, yönetmek, kontrol
altında tutmak, garnizonu temiz tutmak i. polis, zabıta, inzibat, nöbet,
güvenliği sağlama s. polis
|
|
271
|
poor: s. zavallı, fakir, düşkün, yoksul, sefil, perişan, verimsiz, çorak,
zayıf (az), az, fena, kötü, naçizane i. sefil, garip
|
|
272
|
possible: i. rekor [spor.] s. olası, mümkün, olanaklı, akla uygun, makul
|
|
273
|
power: f. çalıştırmak, güç sağlamak, elektrik vermek i. güç, kuvvet, enerji,
yetenek, iktidar, otorite, üs [mat.], yetki, derman, takât
|
|
274
|
problem: i. problem, sorun, mesele, muamma, bilinmez s. problemli, sorunlu,
sorun yaratan, problem
|
|
275
|
programme: f. programlamak, planlamak [programme (Brit.) ] i. program, yapım,
gösteri, plan, yazılım
|
|
276
|
quarter: f. dörde bölmek, dört parçaya bölmek, yerleştirmek, geceletmek,
konaklatmak, asker yerleştirmek, araziyi köşe bucak aramak (köpek) i. çeyrek,
dörtte birlik bölüm, onbeş dakika, yirmibeş sent, köşe, yer, bölge, mahalle,
makam, bağışlama, kaynak (haber), canını bağışlama, aman, dördün, yarımay,
ağırlık ölçüsü (amer. 11.34 kg), ölçek (2908 hl.)
|
|
277
|
quick: i. canlı, tırnak altındaki hassas et, can alıcı nokta, can evi, öz,
civa [amer.] s. çabuk, hızla, hızlı, şipşak, seri, tez, atik, hazır, kıvrak,
keskin, süratli, hassas, canlı, yaşayan, hayat dolu, alevli (ateş), sıcak
(ocak), madenli zf. çabucak, hızla
|
|
278
|
ready: zf. hazır, kullanıma hazır, klişeleşmiş, her günkü, gündelik i. hazır
para, peşin para, nakit s. hazır, amade, hazırlıklı, istekli, gönüllü, razı,
çabuk, hızlı, becerikli, eldeki, kolay, el altındaki
|
|
279
|
really: ünl. gerçekten mi, sahi mi, öyle mi zf. gerçekten, sahiden, cidden,
aslında, gayet, kesin olarak, mutlâka, kesinlikle
|
|
280
|
red: ök. kızarık i. kırmızı, kızıl, kızılderili, borç, borçlu bakiye s. rus,
kırmızı, kırmızı (renk), kızarmış, al, kızıl, komünist, solcu, kızgın, kızıl
saçlı, kızıl tüylü, kızılderili
|
|
281
|
relationship: i. ilişki, ilgi, bağ, akrabalık, alâka, yakınlık
|
|
282
|
restaurant: i. restoran, lokanta
|
|
283
|
right: i. doğruluk, gerçek, hak, düzen, sağ, sağ taraf
|
|
284
|
room: f. oturmak, kalmak i. oda, boş yer, yer, neden
|
|
285
|
rude: s. kaba, nezaketsiz, terbiyesiz, saygısız, edepsiz, kaba saba, vahşi
(bölge), haşin, cahil, ilkel, gürbüz, sapasağlam, engebeli, tümsekli, hantal,
beceriksiz, kabataslak, kabaca yapılmış, kulağı tırmalayan, bet (ses),
işlenmemiş, ham
|
|
286
|
rule: f. yönetmek, hükmetmek, idare etmek, emretmek, sözü geçmek, saltanat
sürmek, hüküm vermek, karara varmak, çizmek, çizgi çekmek, cetvelle çizmek,
düzeyinde olmak, geçerli olmak i. kural, talimat, kanun, prensip, hüküm,
mahkeme kararı, tüzük, yönetmelik, egemenlik, idare, metre, cetvel, standart,
norm, gönye
|
|
287
|
sad: s. mahzun, üzgün, hüzünlü, üzüntülü, üzücü, acı, acılı, acıklı, hazin, adam
olmaz, iflah olmaz, kasvetli, iç karartıcı, koyu, hamur olmuş
|
|
288
|
salt: f. tuzlamak, salamura yapmak, tuzlayarak saklamak, biriktirmek i. tuz,
tuzluk, lezzet, tad, nükte, espri s. tuzlu, tuz
|
|
289
|
same: s. aynı, farksız, benzer, tıpkı, farketmez
|
|
290
|
sandwich: f. arasına sıkıştırmak, sandviç yapmak i. sandviç
|
|
291
|
saturday: i. cumartesi
|
|
292
|
school: f. okula göndermek, ders vermek, eğitmek, öğretmek, yetiştirmek,
terbiye etmek, alıştırmak i. okul, mektep, ekol, tarz, okul çalışanları ve
öğrencileri, okul binası, balık sürüsü
|
|
293
|
sea: i. deniz, derya, dalga s. denizle ilgili, deniz
|
|
294
|
september: i. Eylül
|
|
295
|
serious: s. ciddi, önemli, ağır, ağırbaşlı, şakaya gelmeyen
|
|
296
|
several: i. birkaç, birkaç kişi s. birkaç, farklı, değişik, birbirinden farklı,
bir takım
|
|
297
|
shoe: f. ayakkabı giydirmek, nallamak i. ayakkabı, pabuç, nal, balata, fren
balatası, dış lâstik, kontak papucu
|
|
298
|
short: i. kısa metrajlı film, kısa devre, kontak, kasa açığı, kısa hece, kısa
okunuşlu ünlü s. alçak, kısa, kısa kesilmiş, az, bodur, bücür, kısa boylu,
özet, yetersiz, eksik, kestirme, kıt, tam olmayan, sert (içki), iyi pişmiş,
gevrek, çıtır çıtır, hariç, kısa vadeli, çapaklı [met.] zf. eksik, aniden,
birden, haricinde, dışında
|
|
299
|
shower: f. yağdırmak, yağmuruna tutmak, dökmek, yağmuruna tutulmak i. duş,
sağanak, hafif yağmur, kısa süreli yağmur, hediye yağmuru
|
|
300
|
since: zf. beri, o zamandan beri, bu yana ed. den beri, den itibaren, den bu
yana bğ. den beri, olalı, edeli, madem, yapalı, mademki, dığı için
|
|
301
|
sir: f. sör diye hitap ermek i. beyefendi, bay, sör, efendi, bayım
|
|
302
|
sister: i. kardeş, kızkardeş, abla, hemşire, hastabakıcı, rahibe
|
|
303
|
slow: f. yavaşlamak, yavaşlatmak s. yavaş, ağır, eli ağır, geri, geri kalmış,
geç, geç olan, geç anlayan, uzun süren, kesat, sıkıcı, hızı azaltan
|
|
304
|
small: i. arka, dar kısım s. küçük, mini, ufak, minik, az, ufak tefek,
küçücük, ufacık, basit, sıradan, önemsiz, fakir, zayıf, hafif, mütevazi
|
|
305
|
so: zf. o kadar, pek, öyleki, çok, kadar, böyle, öyle, şöyle, de, da,
aynen, böylece, demek, demek ki bğ. için, diye, yani, bu yüzden, ması için
ünl. öyle mi
|
|
306
|
some: zm. bazı, kimi, bazısı, kimisi, bazıları, herhangi bir s. bir parça,
biraz, bazı, kimi, bir takım, bir, çok, epey, yaklaşık, takriben, amma,
acayip, ne biçim, süper, çok iyi zf. biraz, aşağı yukarı, civarında, bir
dereceye kadar
|
|
307
|
somebody: i. önemli kimse, birisi, şahsiyet, biri, bazısı, kimisi, kimse
|
|
308
|
someone: zm. şahsiyet, biri, birisi, önemli kimse, kimse
|
|
309
|
sometimes: zf. bazen, ara sıra, arada sırada
|
|
310
|
somewhere: zf. bir yerde, bir yere, herhangi bir yerde
|
|
311
|
son: ünl. evladım, oğlum i. oğlum, oğul, erkek evlât, çocuk ök. oğlu
|
|
312
|
sorry: ünl. afedersin, özür dilerim, afedersiniz, maalesef, üzgünüm s. üzgün,
üzüntülü, pişman, zavallı, acınacak halde, saçma, sudan
|
|
313
|
spoon: f. kaşıkla almak, zoka ile balık avlamak, flört etmek, çıkmak,
oynaşmak, zevzeklik etmek i. kaşık, kepçe, zoka, kaşık şeklinde balık yemi,
aşık, golf sopası, divane
|
|
314
|
street: i. sokak, cadde
|
|
315
|
stupid: i. aptal, beyinsiz, kafasız, sersem, salak s. aptal, beyinsiz, kafasız,
sersem, salak, saçma, aptalca
|
|
316
|
such: zm. bu gibi, o gibi s. öyle, böyle, bu gibi, bu tür, o kadar, çok zf.
çok, öylesine, böylesine, oldukça
|
|
317
|
sugar: f. şeker katmak, tatlı sözler etmek, kompliman yapmak i. şeker, tatlı
söz, kompliman, iltifat, para, şekerim, tatlım
|
|
318
|
summer: f. yazı geçirmek, yaz boyunca beslemek (sığır vb.) i. yaz, gençlik
çağı, hayatın baharı, refah dönemi, taban kirişi, kapı üstü kirişi, pencere
üstü kirişi s. yazla ilgili, yaz
|
|
319
|
sun: f. güneşlenmek, güneşlendirmek, güneşte bırakmak, güneşe sermek i.
güneş [astr.] i. güneş ışığı, güneş, gün [şiir], yıl [şiir]
|
|
320
|
sunday: i. pazar, pazar günü s. pazarları yapılan, zevk için yapılan, pazar
|
|
321
|
super: i. birici sınıf mal, kaliteli şey, bina sorumlusu [amer.], kapıcı
[amer.], denetmen, gözetmen, kontrolör, polis şefi [amer.], başkomiser
[brit.], fazlalık, ihtiyaç fazlası kimse, figüran, sesüstü yinelenimli alıcı
s. süper, aşırı, üstün, mükemmel, birinci sınıf ök. ek, fazla, ilâve, üstün,
üstünde, üzerinde
|
|
322
|
sure: ünl. kesinlikle, tabii s. emin, kesin, şüphesiz, muhakkak, güvenilir,
sağlam, sıkı zf. şüphesiz, elbette, mutlâka, kesinlikle
|
|
323
|
surname: f. soyadı vermek, lakap takmak i. soyadı, takma ad, lakap
|
|
324
|
sweet: ünl. şekerim, tatlım i. tatlı, şeker, tatlı şey, tatlılık, tat, zevk,
güzel koku s. tatlı, şekerli, sevimli, şirin, cici, hoş, güzel, yumuşak
başlı, nazik, mis gibi, lezzetli, ahenkli, melodik, verimli, asitsiz
(mineral), kükürtsüz (benzin vb.), kolay, rahat
|
|
325
|
taxi: f. taksi ile gitmek, yere yakın uçmak i. taksi
|
|
326
|
tea: i. çay, esrar [amer.]
|
|
327
|
teacher: i. öğretmen, hoca
|
|
328
|
team: f. takım kurmak, takım halinde yapmak, koşmak (arabaya) i. takım, ekip,
tim, kuş sürüsü, koşum hayvanları
|
|
329
|
telephone: f. telefon etmek, telefonda söylemek i. telefon
|
|
330
|
television: i. televizyon
|
|
331
|
than: bğ. den, dan, göre
|
|
332
|
that: zm. şu, o, ki, diye s. öteki zf. bu kadar, o kadar, böyle
|
|
333
|
their: zm. onların
|
|
334
|
them: zm. onları, onlara, onlar
|
|
335
|
then: s. o zamanki, o zamanlarki zf. o zaman, ondan sonra, o halde, öyleyse,
zira, demek
|
|
336
|
there: zm. şuradaki zf. şurada, orada, oralarda, oraya, o konuda ünl. gördün
mü, işte
|
|
337
|
these: zm. bunlar
|
|
338
|
they: zm. onlar, insanlar
|
|
339
|
thing: i. şey, eşya, konu, yaratık, kimse
|
|
340
|
this: zm. bu zf. bu kadar, böyle
|
|
341
|
those: zm. onlar, şunlar
|
|
342
|
thursday: i. perşembe
|
|
343
|
ticket: f. etiketlemek i. bilet, fiş, etiket, trafik cezası, parti programı,
parti aday listesi, ehliyet (kaptan)
|
|
344
|
time: f. ayarlamak, kurmak, zamanlama yapmak, saat tutmak, süre tutmak,
zamanlamak, temposunu belirlemek, tempo tutmak i. zaman, aralık, vakit, çağ,
süre, vade, uygun zaman, doğum zamanı, tempo, kere
|
|
345
|
to: ed. e, ye, ya, e doğru, göre, karşı
|
|
346
|
today: zf. bugün, günümüzde
|
|
347
|
together: s. kuyruk (kimse), peşinden ayrılmayan zf. beraber, birlikte, hep
birden, hiç durmadan
|
|
348
|
tomorrow: zf. yarın
|
|
349
|
tonight: zf. bu gece, bu akşam
|
|
350
|
too: zf. de, dahi, fazla, çok
|
|
351
|
top: f. kapamak, üstünü kapamak, geçmek, aşmak, alt etmek, birinci olmak i.
üst, tepe, uç, doruk, tepe nokta, zirve, baş, üst parça, kapak, topaç s. üst,
en yüksek, en iyi, tepe
|
|
352
|
total: f. toplamak, toplamını bulmak, tutmak (toplam), etmek (toplam), parçalamak
(araba) i. toplam, tutar, adet, mevcut, topu, hepsi s. toplam, tüm, bütün,
toptan, hepten
|
|
353
|
town: i. kent, şehir, ilçe, kasaba, şehir merkezi, şehir halkı s. kent
|
|
354
|
traffic: f. değiş tokuş etmek, karanlık işler yapmak, iş yapmak, yolculuk etmek
i. trafik, gidiş geliş, alışveriş
|
|
355
|
tuesday: i. salı
|
|
356
|
twice: zf. iki kere, iki defa
|
|
357
|
under: s. alt, az, normalin altında zf. altına, altında, dibe, altta, aşağıda
ed. altında, altı, altından, aşağısına, döneminde, emrinde, bağlı, etkisi
altında, halinde
|
|
358
|
unless: ed. den başka bğ. olmadıkça, olmazsa, mezse
|
|
359
|
until: ed. kadar, değin, dek bğ. inceye kadar, kadar
|
|
360
|
up: ed. yukarı, yukarıya, tepesinde, içeride (ülke) i. çıkış, artış,
uyarıcı, mutluluk veren şey ünl. kalk, yaşasın, yukarı
|
|
361
|
upstairs: i. üst kat, üst katlar zf. üst kata, üst katta, yukarıda, kafadan,
aklen
|
|
362
|
urgent: s. acele, acil, ivedi, önemli, kaçınılmaz, zorunlu, ısrarlı, ısrarcı
|
|
363
|
us: [US (United States) ] i. amerika birleşik devletleri, amerika
|
|
364
|
useful: s. yararlı, faydalı, kullanışlı, işe yarar
|
|
365
|
usual: s. her günkü, olağan, alışılmış, herzamanki, klasik
|
|
366
|
very: s. tam, bile, sırf, salt, mutlâk, çok, gerçek, aynı, özel zf. tam, çok,
pek, en
|
|
367
|
warm: f. ısınmak, ısıtmak, samimileşmek i. ısınma, sıcakça yer s. sıcak,
ılık, samimi, canlı, hararetli, heyecanlı, sıcak tutan, sıcacık, taze
|
|
368
|
water: f. hârelemek, sulamak, su vermek, ıslatmak, su katmak, sulandırmak,
hafifletmek, sulanmak, yaşarmak, su almak, su verilmek i. su, kaplıca suyu,
su birikintisi, sular, karasuları, sıvı, kalite, hare s. suluboya, su
|
|
369
|
way: i. yol, yön, taraf, gidişat, mesafe, tarz, usul, yöntem, yapılış şekli,
gelenek, davranış, davranış tarzı, bakım, durum, iş alanı, civar
|
|
370
|
we: zm. biz
|
|
371
|
weak: s. kuvvetsiz, zayıf, cansız, cılız, güçsüz, aciz, dayanıksız, halsiz,
iradesiz, hafif, silik, sulu
|
|
372
|
weather: f. havalandırmak, kurutmak, rengi solmak i. hava, hava durumu
|
|
373
|
wednesday: [Wednesday] i. çarşamba
|
|
374
|
week: i. hafta
|
|
375
|
well: f. fışkırmak, kaynamak i. iyi durum, kuyu, kaynak, çeşme, asansör
boşluğu, merdiven boşluğu, sahanlık, bagaj, petrol kuyusu, sondaj kuyusu s.
iyi, hoş, güzel, sağlıklı, iyi durumda, uygun, yerinde
|
|
376
|
what: i. hangi, ne, neyi, neleri s. hangi, ne ünl. ne, nasıl
|
|
377
|
whatever: zm. ne, her ne, herhangi s. hangi, ne, hiç
|
|
378
|
when: ünl. ne zaman i. ne zaman, ne zamandan kalma zf. dığı zaman, ne zaman,
iken
|
|
379
|
whenever: zf. her ne zaman, bir ara bğ. ince, dığında, diğinde
|
|
380
|
where: i. yer, nere zf. nerede, nereye, nereden bğ. dığı yere, diği yerde
|
|
381
|
while: zf. iken i. zaman, vakit, süre bğ. iken, olduğu halde, irken,
sırasında, karşın, rağmen, oysa, halbuki
|
|
382
|
white: i. beyaz, ak
|
|
383
|
who: ünl. kim i. kim, kimi, ki o, kime
|
|
384
|
whoever: zm. her kim, kim olursa
|
|
385
|
whole: i. tüm, toplam s. bütün, toplu, tüm, tam, sağlam, sağlıklı, yarasız
beresiz, öz
|
|
386
|
whose: zm. kimin, ki onun
|
|
387
|
why: i. sebep zf. neden, niçin, niye ünl. neden
|
|
388
|
wife: i. eş, hanım, karı, zevce
|
|
389
|
will: f. dilemek, arzulamak, istemek, amaçlamak, azmetmek, niyet etmek,
istekte bulunmak, emretmek, buyurmak, vasiyet etmek i. azim, irade, istek,
arzu, dilek, niyet, amaç, vasiyet, vasiyetname
|
|
390
|
window: i. pencere, cam, camekân, vitrin, radarı şaşırtmak için uçaktan saçılan
mermi
|
|
391
|
with: ed. ile, birlikte, beraber, li
|
|
392
|
within: i. iç, iç kısım zf. içeri, içinde, içeriye, içeride, içeriden, içinden,
için için ed. içinde, zarfında, kapsamında, dahilinde
|
|
393
|
without: zf. olmadan, olmaksızın, dışarıda ed. olmadan, siz, sız, meden, dışında
bğ. medikçe, meksizin
|
|
394
|
woman: s. kadın i. kadın, bayan, karı
|
|
395
|
wonderful: ünl. harika s. harika, şahane, şaşılacak, harikulâde
|
|
396
|
word: f. söylemek, ifade etmek i. kelime, sözcük, söz, tabir, iki çift lâf,
emir, laf, parola, bilgi, haber, lâkırdı, lügat, vâât
|
|
397
|
world: s. dünya i. dünya, yeryüzü, alem, diyar
|
|
398
|
worse: s. daha kötü, daha fena, beter, kötü i. daha da kötüsü, daha kötüsü,
beteri zf. daha kötü, daha berbat
|
|
399
|
worst: f. yenmek, alt etmek i. en kötüsü, en kötü durum s. en kötü, en fena
|
|
400
|
wrong: f. haksızlık etmek, günahına girmek, eziyet etmek i. haksızlık, hata,
suç, yanlış yol s. haksız, yanlış, hatalı, uygunsuz, ters, bozuk
|
|
401
|
year: i. sene, yıl, yaş
|
|
402
|
yellow: f. sarartmak, sararmak i. sarı, sarılık s. sararmış, sarı, korkak,
kıskanç, sansasyon yaratan
|
|
403
|
yes: art. evet i. olumlu cevap ünl. evet, olur
|
|
404
|
yesterday: zf. dün
|
|
405
|
yet: zf. hâlâ, henüz, daha, şimdiye kadar, şimdiye dek, sonunda, hatta, yine
de bğ. yine de, ama, ancak, buna rağmen, oysa
|
|
406
|
young: i. küçük, yavru s. genç, küçük, acemi, yeni
|
|
407
|
your: zm. senin, sizin
|
|
408
|
zero: f. sıfırlamak, sıfıra ayarlamak i. sıfır, hiç, sıfır noktası, hiçlik s.
sıfır, hiç
|
0 Yorum
AK Blog SEO
Read. Think. Exercise (Oku. Düşün. Uygula.)